9 Eylül 2013 Pazartesi

Kitap İncelemesi: Mekanik Melek - Cassandra Clare






On altı yaşındaki Tessa Gray, ağabeyini bulmak için okyanusu aşıp Kraliçe Viktorya'nın hükmü altındaki İngiltere'ye geldiğinde, onu korkunç bir sır bekliyordu. Londra'nın Aşağıdünya'sının ıssız sokaklarını vampirler, büyücüler ve diğer doğaüstü yaratıklar ele geçirmişti. Kaosun yerine düzen getirmekse yalnızca Gölgeavcıları'na, kendilerini dünyayı iblislerden kurtarmaya adamış savaşçılara düşüyordu. 
Pandemonium Kulübü'nde çalışan Kara Kardeşler tarafından kaçırılan Tessa, sonunda kendisinin de bir Aşağıdünyalı olduğunu öğrenecekti. Üstelik ender bulunan bir yeteneğe sahipti. İstediği zaman bir başkasına dönüşebiliyordu. 
Kulübün kendini sır gibi saklayan yöneticisi Magister'ın niyeti ise, Tessa'yı ve gücünü ele geçirmekti.

Artemis Yayınları

  SONUNDA BU SERİYE BAŞLADIM.
 Cassandra'nın Ölümcül Oyuncaklar serisinin ilk üç kitabını uzun süre önce bitirdim aslında. Jace yavrum, Simon canımdır. Aslında Cassandra'nın çok büyük bir fanı değilim, ama akıcı ve güzel kitaplardı.  Devam kitaplarının çıkacağına üzüldüm çünkü bence Camlar Şehri'nin sonu güzel bağlanmış, tüm karakterler için gayet uygun bitmişti, o yüzden diğer kitapları almayı düşünmüyorum, uzadıkça tadı kaçan bir seri olmasını istemiyorum. Yine de dayanamam, Isabelle'den, Jace'den, Simon'dan uzak kalamam başlarım ben.
 Bu serinin beni daha çok çektiğini söylemem gerek. Çünkü olay, Gemma Doyle serisinden beri hayranı olduğum İngiltere'de geçiyor ve 1800 yıllarında! Thames Nehri, Hyde Park gibi güzelim yerler hakkında satırlar gördüğümde kendimden geçtim. 
  Ölümcül Oyuncaklar'da daha çok entrika, romantizm vardı. Bu kitap daha farklı, daha derin geldi bana.  Tessa, hiçbir şey bilmeden, ağabeyi çağırdı diye Amerika'dan İngiltere'ye geliyor ve gelir gelmez kandırılıyor. Meğersem Tessa, kendi gücünün farkında bile olmayan bir iblis efendisiymiş! Ama bizim bildiğimiz iblis efendileri gibi değil, üzerinde işaret yok nasıl bu durumda olduğu kitapta açıklanmamış. Artık öbür kitaplarda öğreneceğiz. 

  Sonra Tessa Will tarafından kurtarılıyor. Will, yeni bad boyumuz, hayırlı olsun. İlk andan itibaren Will'i çok sevdim, ama gerçekten bu çocukta karanlık bir taraf var. Will (belli kişiler dışında) insanları kendinden uzaklaştırmak için büyük bir çaba sarf ediyor. Tabi bu noktada aklıma direk Jace geldi, spoiler'e göre Will zaten onun atası sayılıyor. Aynı umursamazlık, alaycılık, yakışıklılık, baş kadın karakteri sinir etme vs vs.
  Jace, Alec'e ve Isabelle'i kendinden uzaklaştırmazdı ya, Will'in de en yakını Jem. Jem sevilmemesi mümkün olmayan bir karakter adeta. Şangay kökenli, gümüş saçlı, nazik, beni sevgi pıtırcığına dönüştüren biri Jem Carstairs. 
image
Derdini öğrenince kendi başıma gelmiş kadar üzüldüm, hak etmiyor böyle olmayı :( Ayrıca Tessa'ya olan ilgisi gözümden kaçmadı değil. İlla bir aşk üçgeni yapacaksın değil mi Cassandra? Şimdi ben Will ve Tessa'nın arasındaki çekimi inkar edecek değilim, Will ne kadar havalara girse de kendinden uzak tutmaya çalıştığı çok bariz. Jem desen, yavrum, tam ideal erkek de ona Tessa yerine başka bir kız bulmak lazım. Bu işin sonu tahminimce Will-Tessa olarak biter çünkü.
  Yalnız erkeklerden konuşurken baş karakteri atladım. Ah Tessa... Bana göre Tessa çok yüzeysel anlatılmış. Nasıl desem, bende yer eden, güçlü bir özelliği kalmadı aklımda. Bir o müthiş şekil değiştirme özelliği, kitap kurdu halleri var. Mekanik melek olayını ve Tessa'nın gerçekten "ne" olduğunu öbür kitaplara bırakmış Cassandra. 
  Jessamine'den bahsetmek de istiyorum. Şimdi Tessa gitti masa başına, kesin Isabelle gibi kız bu diye düşündüm ama yanılmışımmm. Isabelle ne kadar kickass, cesur, sevilesi bir karakterdi. Jessamine tam tersi, Gölgeavcısı olmaktan nefret ediyor, normal bir kız olup evlenmek, sıkıcı sıkıcı işler sürdürmek istiyor. Ona da kızamıyor insan, çünkü en olmadık zamanlarda öyle laflar ediyor ki... Başka bir karakter olarak Sophie'yi çok sevdim. Başına gelenlere rağmen çok güçlü biri ve Will'le olan atışmalarına çok güldüm :D
  Bu kitapta Ölümcül Oyuncaklar'dan tanıdığımız biri var... Sevgili Magnus Bane! Magnus adını görünce gözlerim yuvalarından fırladı ve sevinçten dört köşe oldum. Özellikle "Siyah saç ve mavi göz en sevdiğim kombinasyondur" tarzında bir repliği beni benden aldı, eee, boşuna Alec Lightwood sevmiyoruz biz de :D Tabi o zamanlar Magnus daha o kadar meşhur değil, vampirlerle falan takılıyor. O vampir olayları da oldukça güzel anlatılmış, inşallah ileride kurt adamlara da değinirler. Camille'in hikayesi sayesinde onları daha da merak eder oldum :)
   Spoiler veresim yok ama boş mu bulundum, yoksa tahmin edilemez miydi bilmiyorum ama Magister ve Nate olayları beni çok şaşırttı, Tessa'ya da çok üzüldüm hiç hak etmiyordu yavrum :( 
   Olayları karıştıran Magister var şimdi Valentine yerine. Daha tam olarak ne yaptığını bilmesem de o da melek kanı, iblis kanı ne bileyim bir şeylerin kanını karıştırmak, doğmamış çocukları değiştirmek gibi hobileri var. Otomat olayı da ilginçti, bakalım neler çıkacak altından. Diğer kitapta sanırım Lightwood ailesi de olaylara katılacak, şahsen Gideon-Gabriel Lightwood'u oldukça merak ediyorum, kısacık sahnelerle bile çok hoşuma gittiler :D

Bu fanart'a tek kelimeyle BAYILDIM.



   

Divergent Topluluk Testi

Merhaba, bloglar arasında gezinirken gözüme Divergent topluluk testi çarptı, tabi çözmeden duramadım.Sonuca göre ben de sevgili Tris gibi bir Divergentim ama Erudite'ye daha yakınmışım. Pek de şaşırmadım, Pottermore'da da Ravenclaw'dım sonuçta :D Tobias uzakta kalsa da artık benim yanım Caleb'in yanı!

You wake up in the testing room. Tori looks nervous. "That.. was perplexing. Excuse me, I'll be right back," she says.
Tori re-enters looking tense and pale. "You are Divergent," she says, "But you can't tell anyone, understand? It's very dangerous! Looking at your results, it appears that you lean toward Erudite a little more than the others. You are the type that uses intellect to solve problems and would be best suited for Erudite. Good luck."



Haydi, siz de çözün :)

5 Eylül 2013 Perşembe

Kitap İncelemesi : Tatlı Bela - Jamie McGuire

 Öncelikle merhaba... Bayramdır, seyahattir derken uzuuuuun bir süredir yazmadığımı fark ettim. Sonra da üşengeçliğimin gözü kör olsun, blogumu biraz boşladım :( Ama artık geri döndüm, sıcağı sıcağına olmasa da yeni bir yorumla karşınızdayım!

                                                   

 Aşıksan başın belada!

Abby Abernathy karanlık geçmişiyle arasına mesafe koymuş olan, alkol kullanmayan, küfür bile etmeyen kendi halinde bir kız, fakat hayatını dövüşerek kazanan ve vücudu dövmelerle kaplı yakışıklı Travis Maddox onun hayatını değiştireceğe benziyor.
İyi kız ve kötü çocuk… Bu birliktelik bir aşkın mı habercisi yoksa bir felaketin mi?
Tatlı Bela sadece bir “bestseller” değil, uluslararası bir fenomen. Yayımlandığı günden beri tüm dünyada büyük yankı uyandıran bu kitabı okumayan kalmayacak.


 Büyük ihtimalle Tatlı Bela'yı duydunuz, okudunuz... O kadar geç kaldım ki Ayaklı Bela, yani ikinci kitabı bile çıktı, gerçi o kitap aynı olayların bir de diğer karakterimizin gözünden yazılmış hali.  O yüzden ben pek almayı da gerekli görmüyorum. Genelde bu tür yorumlar da ilgimi çeker ama....
 KİTABI HİÇ BEĞENMEDİM.
  Belki fanatikleri kızacak ama bilmiyorum, bestseller olmayı hak eden bir kitap olduğunu düşünmüyorum. Aslında NA okuduğum pek söylenemez, bu benim ilk NA kitaplarımdan ama nereden başlasam bilmiyorum... Beni kitaptan soğutan birçok şey oldu. 
  Aslında anlatım oldukça akıcı. Shepley ve America gibi sevdiğim bir çift var. Ama ne yapsam Abby ve Travis'den, evet, bad boylara bayılan ben, Travis'ten bir türlü hoşlanamadım. Çiftimiz, Travis'in oldukça ünlü olduğu dövüşler sırasında ilk karşılaşmalarını yaşıyorlar, sonra, playboyluğun kitabını yazmış Travis anında yüz seksen derece dönüp Abby'nin kulu kölesi oluyor. Abby deseniz, hadi spoiler vermiş olmayayım, "karanlık geçmişi" yüzünden Travis'e yüz vermemeye çalışsa da bu ikisi hariç herkes durumun farkında. Tam bir just friends durumu yani.


  
   Abby de aklı sıra bu durumu aşmak, Travis'i unutmak için saçma sapan işler yapıyor, en saçması da Parker'ı kullanması. Bu kitapla eş zamanlı olarak Oniks'i okuduğumdan Abby ve Katy'nin durumunu ister istemez birbirine benzetmiştim. Gerçi Katy Abby'den hem kat kat akıllıydı, hem onun başındaki dert de Parker kadar kadar masum değildi :D İşin özü, Abby sırf Travis kötü çocuk diye ondan uzaklaşmaya çalışıyor, tabi uzaklaşmak dediysek yok onun evinde kalmalar, kıskançlık krizleri geçirmeler, friends ayağına yakınlaşmalar ... Travis de aklına estiğinde "Güvercin" yani Abby için ( Bakın yine bir takma ad vakası. Gerçi ben Daemon'u Travis'e bin defa tercih ederim, eee, ne yaparsınız YA'cıyız biz :D) yaptığı romantiklikler, ona dil uzatanları dövmeler, Abby'yi aşırı sahiplenmeler... Normal bir bad boy birazcık cool olur, rahat bırakır, soğuk görünür... Ama Travis tam tersi, bir anda Abby'nin köpeği olup değişiyor. İşte benim en canımı sıkan nokta kitabın bu konuda hiç gerçekçi olmamasıydı. Jamie McGuire "İlk görüşte aşk en yoldan çıkmış erkekleri bile değiştirebilir" tadında bir mesaj vermeye çalışmış ama yok, inanamıyoruz işte...

 

  Bunun dışında sevdiğim noktalar vardı tabi. Önceden belirttiğim gibi Shep-America çiftini, Abby'nin geçmişini ve Travis'in ailesini çok sevdim, özellikler kardeşleri aklımı başımdan aldı diyebilirim. Dikkatinizi çekerim, Travis'in kardeşleri Travis'den daha bad boy. Ama yine de kitabı gözümde yükseltmeye yetmedi bu noktalar. 
  Eğer yine de okumak istiyorsanız siz bilirsiniz. Ben şahsen ikinci kitabı almayı düşünmüyorum bile. 

  Ne yalan söyleyeyim, kitap kapaklarını beğendim :D