bad boy etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bad boy etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Ocak 2015 Çarşamba

Manga İncelemesi: Battle Royale - Koushun Takami & Masayuki Taguchi

  Merhabalar! İki günde azmederek 119 bölümlük Battle Royale mangası bitirmiş olarak sıcağı sıcağına yorumlamak istedim. Malum Battle Royale de gerek filmi gerek kitabı (Ölüm Oyunu olarak çevrildi)gerek de Açlık Oyunları ile apaçık benzerliği olsun oldukça gündemdeydi. Ben hepsini elden geçirmiş biri olarak söylüyorum, beni en çok etkileyeni mangaydı. Tabi kitabını okumanızı da tavsiye ederim. Peki nedir bu Açlık Oyunları ile benzerliği? Bir zamanlar çılgınlık derecesinde Açlık Oyunları fanı olan ben, artık bu seriye farklı bir gözle bakıyorum. Çünkü Battle Royale'den seneler sonra ortaya çıkmış olup, yadsınamayacak bir esinlenmeyle oluştuğunu düşünüyorum :(


"Bir adaya hapsedilmiş 21 kız ve 21 erkek öğrenci. Şiddet dolu, kâbus gibi bir oyun. Onlarca silah, psikolojik bir savaş ve tek bir kazanan…Totaliter Büyük Doğu Asya Cumhuriyeti, halkı baskı altında tutmak için her sene acımasız bir askerî program düzenlemektedir. Bu doğrultuda ıssız bir adaya götürülen lise öğrencilerine rastgele silahlar verilmekte ve kuralları çiğnediklerinde patlayan tasmalarla, geriye tek kişi kalana kadar birbirleriyle mücadele etmeleri beklenmektedir…"
   15 volume ve 109 chapter mangayı oluşturuyor. Konu hepimize tanıdık gelse de Açlık Oyunları'nda daha çok medyanın kullanımı üzerine düşülmüştü. Haraçlar arenaya gidene kadar güvendeydiler. Battle Royale, daha gerçekçi, daha zalim. Bir kazanının olması istenmiyor, kurallar çiğnendiği an herkes ölebilir. Malum Açlık Oyunları sonu, oyunkurucuların merhameti, Battle Royale'de bulunamayacak şeyler.



   Battle Royale Mangasında sevdiğim şeyler:
- Öncelikle çizimler MÜ KEM MEL. Masayuki Taguchi'yi tebrik etmek gerekiyor. Karakterlere aşık oldum, karakterlerden iğrendim, ölüm sahnelerinden irkildim... Her bir öğrenci özenli, ayrı ayrı çizilmiş. Hele Program'ı konrol eden adam, tüm manga boyunca tiksindiğim çirkinler çirkini Yonemi Kanon... Tam anlamıyla karakterini yansıtan çizime sahipti. Kitaplardan ve filmden favori karakterlerim olan Shinji ve Shogo da tam anlamıyla HAYALİMDEKİ GİBİYDİLER. Siyah beyaz olması çok çok çok iyi olmuş.
- Kitaptan daha ayrıntılı olarak her karakterin hikayesini öğrenme şansım oldu. Bazı olaylar ise kitaptan farklı olarak ilerliyordu ki açıkçası manga versiyonunu daha çok beğendiğimi söylemek istiyorum.Mitsuko'nun, Shinji'nin, Kazuo'nun, Shogo'nun hikayeleri oldukça yürek burkucuydu ve kitaptakilerden kat be kat etkiledi beni.  Sonunda okuduğum röportaja göre çizer Masayuki Taguchi son chapterlerda kendi hikayesini yaratmış, tabi yazar Koushun Takami'nin izniyle.
-Empati yapınca her şeyin ne kadar korkunç olduğunu anlıyoruz. Aslında ne kadar zorluklar yaşamış olan, daha 15 yaşındaki bu gençler cidden "Ne hayatlar varmış!" dedirtiyor.

Sevmediğim şeyler:
-Tek sevmediğim şey, Hiroki Sigumura'nın hikayesindeki değişiklikti. Kitaptaki sonu çok daha anlamlıydı ama kader işte...
 
Favori Karakterlerim: Tabi ki Shinji ve Shogo! Hem zeki, hem güçlü karakterleri, hem soğukkanlılar. Daha ne isteyelim?
 Bir nevi başrol karakterimiz olan Shuya (Gitar çalan kızların gözdesi, sevimli çocuk) ve Noriko (İyi niyetli, güzel kız) çifti beni pek etkilemedi. Shuya'nın her dakika Shogo'ya bağırmasından gına geldi :/   
Kazuo'dan nefret edemedim nedense. Çünkü herkesin söylediğim gibi bir hikayesi var. Kazuo da bu doğrultuda, acımadan, bir şey hissetmeden öldürüyor, öldürüyor... Mitsuko ise... Tamamen cinselliğini kullanıyor. En acımasız, en kanlı ve en erotik bölümler Mitsuko'nundu diyebilirim. 









9 Eylül 2013 Pazartesi

Kitap İncelemesi: Mekanik Melek - Cassandra Clare






On altı yaşındaki Tessa Gray, ağabeyini bulmak için okyanusu aşıp Kraliçe Viktorya'nın hükmü altındaki İngiltere'ye geldiğinde, onu korkunç bir sır bekliyordu. Londra'nın Aşağıdünya'sının ıssız sokaklarını vampirler, büyücüler ve diğer doğaüstü yaratıklar ele geçirmişti. Kaosun yerine düzen getirmekse yalnızca Gölgeavcıları'na, kendilerini dünyayı iblislerden kurtarmaya adamış savaşçılara düşüyordu. 
Pandemonium Kulübü'nde çalışan Kara Kardeşler tarafından kaçırılan Tessa, sonunda kendisinin de bir Aşağıdünyalı olduğunu öğrenecekti. Üstelik ender bulunan bir yeteneğe sahipti. İstediği zaman bir başkasına dönüşebiliyordu. 
Kulübün kendini sır gibi saklayan yöneticisi Magister'ın niyeti ise, Tessa'yı ve gücünü ele geçirmekti.

Artemis Yayınları

  SONUNDA BU SERİYE BAŞLADIM.
 Cassandra'nın Ölümcül Oyuncaklar serisinin ilk üç kitabını uzun süre önce bitirdim aslında. Jace yavrum, Simon canımdır. Aslında Cassandra'nın çok büyük bir fanı değilim, ama akıcı ve güzel kitaplardı.  Devam kitaplarının çıkacağına üzüldüm çünkü bence Camlar Şehri'nin sonu güzel bağlanmış, tüm karakterler için gayet uygun bitmişti, o yüzden diğer kitapları almayı düşünmüyorum, uzadıkça tadı kaçan bir seri olmasını istemiyorum. Yine de dayanamam, Isabelle'den, Jace'den, Simon'dan uzak kalamam başlarım ben.
 Bu serinin beni daha çok çektiğini söylemem gerek. Çünkü olay, Gemma Doyle serisinden beri hayranı olduğum İngiltere'de geçiyor ve 1800 yıllarında! Thames Nehri, Hyde Park gibi güzelim yerler hakkında satırlar gördüğümde kendimden geçtim. 
  Ölümcül Oyuncaklar'da daha çok entrika, romantizm vardı. Bu kitap daha farklı, daha derin geldi bana.  Tessa, hiçbir şey bilmeden, ağabeyi çağırdı diye Amerika'dan İngiltere'ye geliyor ve gelir gelmez kandırılıyor. Meğersem Tessa, kendi gücünün farkında bile olmayan bir iblis efendisiymiş! Ama bizim bildiğimiz iblis efendileri gibi değil, üzerinde işaret yok nasıl bu durumda olduğu kitapta açıklanmamış. Artık öbür kitaplarda öğreneceğiz. 

  Sonra Tessa Will tarafından kurtarılıyor. Will, yeni bad boyumuz, hayırlı olsun. İlk andan itibaren Will'i çok sevdim, ama gerçekten bu çocukta karanlık bir taraf var. Will (belli kişiler dışında) insanları kendinden uzaklaştırmak için büyük bir çaba sarf ediyor. Tabi bu noktada aklıma direk Jace geldi, spoiler'e göre Will zaten onun atası sayılıyor. Aynı umursamazlık, alaycılık, yakışıklılık, baş kadın karakteri sinir etme vs vs.
  Jace, Alec'e ve Isabelle'i kendinden uzaklaştırmazdı ya, Will'in de en yakını Jem. Jem sevilmemesi mümkün olmayan bir karakter adeta. Şangay kökenli, gümüş saçlı, nazik, beni sevgi pıtırcığına dönüştüren biri Jem Carstairs. 
image
Derdini öğrenince kendi başıma gelmiş kadar üzüldüm, hak etmiyor böyle olmayı :( Ayrıca Tessa'ya olan ilgisi gözümden kaçmadı değil. İlla bir aşk üçgeni yapacaksın değil mi Cassandra? Şimdi ben Will ve Tessa'nın arasındaki çekimi inkar edecek değilim, Will ne kadar havalara girse de kendinden uzak tutmaya çalıştığı çok bariz. Jem desen, yavrum, tam ideal erkek de ona Tessa yerine başka bir kız bulmak lazım. Bu işin sonu tahminimce Will-Tessa olarak biter çünkü.
  Yalnız erkeklerden konuşurken baş karakteri atladım. Ah Tessa... Bana göre Tessa çok yüzeysel anlatılmış. Nasıl desem, bende yer eden, güçlü bir özelliği kalmadı aklımda. Bir o müthiş şekil değiştirme özelliği, kitap kurdu halleri var. Mekanik melek olayını ve Tessa'nın gerçekten "ne" olduğunu öbür kitaplara bırakmış Cassandra. 
  Jessamine'den bahsetmek de istiyorum. Şimdi Tessa gitti masa başına, kesin Isabelle gibi kız bu diye düşündüm ama yanılmışımmm. Isabelle ne kadar kickass, cesur, sevilesi bir karakterdi. Jessamine tam tersi, Gölgeavcısı olmaktan nefret ediyor, normal bir kız olup evlenmek, sıkıcı sıkıcı işler sürdürmek istiyor. Ona da kızamıyor insan, çünkü en olmadık zamanlarda öyle laflar ediyor ki... Başka bir karakter olarak Sophie'yi çok sevdim. Başına gelenlere rağmen çok güçlü biri ve Will'le olan atışmalarına çok güldüm :D
  Bu kitapta Ölümcül Oyuncaklar'dan tanıdığımız biri var... Sevgili Magnus Bane! Magnus adını görünce gözlerim yuvalarından fırladı ve sevinçten dört köşe oldum. Özellikle "Siyah saç ve mavi göz en sevdiğim kombinasyondur" tarzında bir repliği beni benden aldı, eee, boşuna Alec Lightwood sevmiyoruz biz de :D Tabi o zamanlar Magnus daha o kadar meşhur değil, vampirlerle falan takılıyor. O vampir olayları da oldukça güzel anlatılmış, inşallah ileride kurt adamlara da değinirler. Camille'in hikayesi sayesinde onları daha da merak eder oldum :)
   Spoiler veresim yok ama boş mu bulundum, yoksa tahmin edilemez miydi bilmiyorum ama Magister ve Nate olayları beni çok şaşırttı, Tessa'ya da çok üzüldüm hiç hak etmiyordu yavrum :( 
   Olayları karıştıran Magister var şimdi Valentine yerine. Daha tam olarak ne yaptığını bilmesem de o da melek kanı, iblis kanı ne bileyim bir şeylerin kanını karıştırmak, doğmamış çocukları değiştirmek gibi hobileri var. Otomat olayı da ilginçti, bakalım neler çıkacak altından. Diğer kitapta sanırım Lightwood ailesi de olaylara katılacak, şahsen Gideon-Gabriel Lightwood'u oldukça merak ediyorum, kısacık sahnelerle bile çok hoşuma gittiler :D

Bu fanart'a tek kelimeyle BAYILDIM.



   

5 Eylül 2013 Perşembe

Kitap İncelemesi : Tatlı Bela - Jamie McGuire

 Öncelikle merhaba... Bayramdır, seyahattir derken uzuuuuun bir süredir yazmadığımı fark ettim. Sonra da üşengeçliğimin gözü kör olsun, blogumu biraz boşladım :( Ama artık geri döndüm, sıcağı sıcağına olmasa da yeni bir yorumla karşınızdayım!

                                                   

 Aşıksan başın belada!

Abby Abernathy karanlık geçmişiyle arasına mesafe koymuş olan, alkol kullanmayan, küfür bile etmeyen kendi halinde bir kız, fakat hayatını dövüşerek kazanan ve vücudu dövmelerle kaplı yakışıklı Travis Maddox onun hayatını değiştireceğe benziyor.
İyi kız ve kötü çocuk… Bu birliktelik bir aşkın mı habercisi yoksa bir felaketin mi?
Tatlı Bela sadece bir “bestseller” değil, uluslararası bir fenomen. Yayımlandığı günden beri tüm dünyada büyük yankı uyandıran bu kitabı okumayan kalmayacak.


 Büyük ihtimalle Tatlı Bela'yı duydunuz, okudunuz... O kadar geç kaldım ki Ayaklı Bela, yani ikinci kitabı bile çıktı, gerçi o kitap aynı olayların bir de diğer karakterimizin gözünden yazılmış hali.  O yüzden ben pek almayı da gerekli görmüyorum. Genelde bu tür yorumlar da ilgimi çeker ama....
 KİTABI HİÇ BEĞENMEDİM.
  Belki fanatikleri kızacak ama bilmiyorum, bestseller olmayı hak eden bir kitap olduğunu düşünmüyorum. Aslında NA okuduğum pek söylenemez, bu benim ilk NA kitaplarımdan ama nereden başlasam bilmiyorum... Beni kitaptan soğutan birçok şey oldu. 
  Aslında anlatım oldukça akıcı. Shepley ve America gibi sevdiğim bir çift var. Ama ne yapsam Abby ve Travis'den, evet, bad boylara bayılan ben, Travis'ten bir türlü hoşlanamadım. Çiftimiz, Travis'in oldukça ünlü olduğu dövüşler sırasında ilk karşılaşmalarını yaşıyorlar, sonra, playboyluğun kitabını yazmış Travis anında yüz seksen derece dönüp Abby'nin kulu kölesi oluyor. Abby deseniz, hadi spoiler vermiş olmayayım, "karanlık geçmişi" yüzünden Travis'e yüz vermemeye çalışsa da bu ikisi hariç herkes durumun farkında. Tam bir just friends durumu yani.


  
   Abby de aklı sıra bu durumu aşmak, Travis'i unutmak için saçma sapan işler yapıyor, en saçması da Parker'ı kullanması. Bu kitapla eş zamanlı olarak Oniks'i okuduğumdan Abby ve Katy'nin durumunu ister istemez birbirine benzetmiştim. Gerçi Katy Abby'den hem kat kat akıllıydı, hem onun başındaki dert de Parker kadar kadar masum değildi :D İşin özü, Abby sırf Travis kötü çocuk diye ondan uzaklaşmaya çalışıyor, tabi uzaklaşmak dediysek yok onun evinde kalmalar, kıskançlık krizleri geçirmeler, friends ayağına yakınlaşmalar ... Travis de aklına estiğinde "Güvercin" yani Abby için ( Bakın yine bir takma ad vakası. Gerçi ben Daemon'u Travis'e bin defa tercih ederim, eee, ne yaparsınız YA'cıyız biz :D) yaptığı romantiklikler, ona dil uzatanları dövmeler, Abby'yi aşırı sahiplenmeler... Normal bir bad boy birazcık cool olur, rahat bırakır, soğuk görünür... Ama Travis tam tersi, bir anda Abby'nin köpeği olup değişiyor. İşte benim en canımı sıkan nokta kitabın bu konuda hiç gerçekçi olmamasıydı. Jamie McGuire "İlk görüşte aşk en yoldan çıkmış erkekleri bile değiştirebilir" tadında bir mesaj vermeye çalışmış ama yok, inanamıyoruz işte...

 

  Bunun dışında sevdiğim noktalar vardı tabi. Önceden belirttiğim gibi Shep-America çiftini, Abby'nin geçmişini ve Travis'in ailesini çok sevdim, özellikler kardeşleri aklımı başımdan aldı diyebilirim. Dikkatinizi çekerim, Travis'in kardeşleri Travis'den daha bad boy. Ama yine de kitabı gözümde yükseltmeye yetmedi bu noktalar. 
  Eğer yine de okumak istiyorsanız siz bilirsiniz. Ben şahsen ikinci kitabı almayı düşünmüyorum bile. 

  Ne yalan söyleyeyim, kitap kapaklarını beğendim :D
  

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Kitap Yorumu : Serseri - Rachel Vincent

Tepeden tırnağa Amerikalı bir yüksek lisans öğrencisi gibi görünüyorum. Ama ben kedi adam soyundanım; isteyince kocaman bir kediye dönüşebiliyorum. İki farklı dünyam var.

Ailem ve Gurur sürüm benim için planlar yaptıysa da, türümün devamını getirmem adına yapılan bütün bu baskılardan kaçtım ve kendime normal bir hayat kurdum. Ta ki o Serserinin saldırdığı geceye kadar. 
Serseriler hakkında uyarılmıştım; bunlar, devamlı benim gibi çekici, dişi ve doğurgan kediler arayan, Gurur sürülerine bağlı olmayan kedi adamlardı. Ben karşıma çıkanla baş edebilmiştim, ama sonradan iki bekâr hemcinsimin ortadan kaybolduğunu öğrendim.

Gurur sürümün beni geri çağırması için bu tehlike sinyali yeterliydi Güya bu kendi güvenliğim içindi. Ya, tabii. Ama ben uysal bir yavru kedi değilim. Arkadaşlarımı bulmak için karşıma her ne ya da her kim çıkarsa çıksın üstesinden geleceğim. Kollayın kendinizi, Serseriler… çünkü keskin pençelerim var ve onları kullanmaktan çekinmem."

 Pegasus Yayınları

Stray (Shifters, #1)
  

  Serseri'den pek emin değildim. Normalde Goodreads'e bakmadan, insanların tavsiyelerini almadan, yorumları falan incelemeden kitap almam, Serseri'yi tesadüfen aldım, büyük bir istisnaydı benim için. Ama beklentilerimin oldukça üstündeydi.
   Ben her zaman vampirler yerine şekil değiştirenlerle ilgili hikayeleri okumayı tercih edenlerdenim ama ilk defa kedi adamlarla karşılaştım. Kedi adamlar ikiye ayrılıyor, Gurur sürüleri ve Serseriler diye. Serseriler başıboş, saygınlığı olmayan kedi adamlarken Gurur sürüleri saygın aileler. İşte baş karakterimiz Faythe, kendi Gurur sürüsünün varisi, günün birinde babasının sağ kolu Marc ile evlenip çocuklar doğurmak, kedi adam soyunu devam ettirmek zorunda ama Faythe hiç bunları kabul edecek bir kız değil. Hatta en son istediği şey bu, kendini evlenmeye hazır hissetmiyor ve resmen sırf babasına karşı çıkmak için aşık olduğu adam Marc'ı terk ediyor. Kendine üniversitede normal bir hayat kurmaya çalışırken, Gurur sürülerinin dişilerini kaçıran serserilerin haberi geliyor, hem de kimle? Marc ile! Zaten Faythe, üniversitede bile özgür değil, babası kedi adamlara sürekli Faythe'yi izlemeleri için komut veriyor. Neyse, Marc onu korumak için sürünün yanına, eve götürüyor.
   Olaylar hakkında spoiler vermek istemesem de karakterler hakkında konuşmak istiyorum. Faythe tam bir kickass  ama kitap boyunca deli etti beni, ne bileyim, fazla sevemedim. Hep kendini bildiğini okuması, dikkatsiz olması, Marc'a ve Jace'e davranışları... Gıcık oldum. Güçlü ama çok rahatsız edici biri, buradan Marc ve Jace'e sabır diliyorum :D
   Kitapta birçok erkek var, Faythe'nin erkek kardeşleri, sürünün üyeleri... Hepsi birlikte çiftlikte yaşıyorlar. Benim çok hoşuma gitti aslında, kim kedi adamlarla dolu bir evde yaşamak istemez ki?
   Tabi Faythe kitapta iki erkek arasında kalıyor, klasik. İlk başta kesinlikle Team Jace havalarındaydım, Jace Faythe'nin kardeşi Ethan'ın arkadaşı, sürünün bir üyesi ama Faythe ile evlenecek kadar üst düzeyde değil. Faythe eve geldiğinde Jace ona oldukça "sıcak" bir karşılama veriyor. Bir nevi kardeş gibi yetişseler de aralarında hep bir çekim olmuş, ama bunu ileri götürmemişler. Jace de Faythe eve döndüğünde bunu daha çok belli etmeye başlıyor. Ama ben nedense aralarında sevgi değil sadece bir çekim olduğunu düşünüyorum. Aşık olduğunu hissettirmiyor Jace, Faythe desen hiç romantik biri değil.
   Ama Marc, Faythe'in odasına geldiğinde ve eskilerden konuştuklarında kararım tamamen Marc'a döndü, tamam Marc Gurur sürüsünü çok önemsiyor ama Faythe'e bildiğin aşık. Ayrıca o korumacı tavırları da çok çekiciydi, tamam mı? Aslında Marc tam sert, sadece sevdiği kıza karşı yumuşak davranan, maço erkek tipi ama bu kitabın sonunda tamamen Team Marc'ım. Hele Faythe'e "Beni bırakma" deyişi yok mu... Tabi Faythe ne yaptı... :@ O kadar onu seven bir adam buldu ve artık söylemeyeyim ne yaptığını,  kitaptaki en büyük aptallığını yaptı diyebilirim ancak. Bir de Marc'ın bir tek olayların tek sorumlusunu Jace olarak görüp ona sürekli saldırmasından hoşlanmadım, Faythe de Jace'e karşı boş değil ama dayak yiyen zavallı Jace oluyor :(
    Alışveriş listemde daha çok kitap var ve hala Ejderhaların Dansı Kısım 2'yi okuyorum ama serinin devamını almayı düşünüyorum. Paranormal kitapları seviyorsanız ve maço bir (bir değil. Faythe'nin kardeşlerini de eklerseniz bayağı bulabilirsiniz) book boyfriend arıyorsanız okuyabilirsiniz.

Fancast'ım:


Marc hihihihi :D


Megan Fox'tan süper bir Faythe olur...

fashion-love-and-life:

luke mitchell | Tumblr on @weheartit.com - http://whrt.it/10vY538
Tam bir Jace...